Skip to content

Tüp Bebek

Tüp bebek tedavisi pek çok çift için psikolojik, sosyal, ekonomik ve duygusal olarak zorlu bir süreçtir. Bu süreci ve nasıl ilerlediğini bilmek, tedavi öncesi veya sonrasında pek çifti rahatlatmaktadır. Tüp bebek tedavi süreci de çoğu zaman karmaşık bir işlemler sırasını ve ilaç kullanımlarını içermektedir.

 

Tüp bebek uygulaması üç ana aşamadan oluşmaktadır;

  1. Yumurtalıkların uyarılması,
  2. Yumurta toplanması ve döllenme,
  3. Embriyo transferi

Bu ana aşamaların esnasında pek çok farklı işlemler de olmaktadır.

 

  1. Yumurtalıkların Uyarılması

Yumurtalar, folikül adı verilen küçük sıvı dolu keseciklerin içinde gelişir. Foliküllerden, büyümeleri ile orantılı olarak estradiol hormonu salgılanır. Foliküllerin gelişimi ve sayısı vajinal ultrason (USG) yapılarak takip edilir. Tedavinize  adetinizin  2. veya 3. gününden itibaren başlanır. Yumurtalıkların uyarılmasına başlandıktan sonra belirli aralıklarla ultrason ve hormon kontrolleri için hastaneye gelmeniz istenecektir. Ultrason takipleri sırasında folikül gelişimleri dışında değerlendirilen bir diğer faktör ise rahmin içini döşeyen ve endometrium adı verilen tabakanın yapısı ve kalınlığıdır. Gebelik oluştuğunda embriyo endometriuma yerleşeceğinden bunun yapısı çok önemlidir. Ultrason incelemesi oldukça kolay ve hızlı olup boş idrar kesesi ile uygulanır. Kanda estradiol ve diğer istenen kan tahlillerinizin sonuçlarına göre ilaç dozajları ile ilgili bilgiler sizi takip eden doktorunuza danışılarak, tüp bebek hemşirelerimiz tarafından bildirilecektir. Bazı durumlarda ultrason ile görülen folikül sayısı kadar yumurta elde edilemeyebilir. Bazıları boş, bazıları ise henüz olgunlaşmamış olabilir. Kesin olmamakla beraber genellikle çapı 15-23 mm olan foliküllerden yumurta çıkar.

Özellikle yumurtalık kapasitesinin azalmış olduğu kadınlarda yeterince yumurta gelişmemesi nedeniyle tedavinin iptal edilmesi gerekebilir. Yumurtalıkların aşırı yanıt vermesi durumlarında da tedavi sürecinin devamı ile ilgili doktorunuzla birlikte planlama yapılabilir.

Yumurtalar olgun hale geldikten sonra yumurtaların nihai olgunluklarına erişmelerini sağlamak için hCG (Human Chorionic Gonadotropin) ve Gonadotropin Salgılatıcı Hormon (GnRH) analogları (Leuprolide ve Triptorelin), tek başına veya kombine olarak enjeksiyon şeklinde yapılır. İğne yapıldıktan 34-38 saat sonra yumurta toplama işlemi gerçekleştirilir. Bu iğnenin zamanında yapılması çok önemlidir.

 

 

  1. Yumurtaların Toplanması

Yumurta toplama işlemi, yumurtaları olgunlaştırmak amacı ile yapılan son iğneden 34-38 saat sonra yapılacaktır. Yumurta toplama işlemine aç olarak gelmeniz gerekmektedir. İşlemden en az 6-8 saat öncesinden itibaren herhangi bir şey yemeyin ve içmeyin. İşlem, lokal ya da genel anestezi altında yapılabilir.

Yumurta toplama işlemi yaklaşık 20 dakika sürer ve vajinal ultrason eşliğinde ince bir iğnenin yumurtalıklar içine sokularak içlerinde yumurta bulunan foliküllerin içlerinin boşaltılması esasına dayanır. İşlem bittikten sonra, 1-2 saat istirahatin ardından kendinizi iyi hissettiğinizde hastaneden ayrılabilirsiniz. Hastaneden ayrılmadan önce hemşirelerimiz size bundan sonra neler yapmanız gerektiği ve kullanacağınız ilaçlar hakkında bilgi vereceklerdir.

Yumurta toplama işlemi ile eş zamanlı olarak eşiniz de sperm verecektir. Eşinizde azoospermi durumu (semen örneğinde olgun sperm hücresi bulunmaması) varsa testisler içinden sperm arama işlemi tercihen yumurta toplama işleminden önce yapılacaktır.

Yumurtaların hepsi döllenmeye müsait olmayabilir. Döllenen yumurta sayısı ile ilgili bilgiyi ertesi gün embriyologlarımız size vereceklerdir. Döllenen yumurtaların sayısı ve oluşan embriyoların kalitesine göre transfer günü belirlenir.

 

  • Sperm Verme

Yumurta toplama işlemi sırasında erkekten de sperm alınacaktır. Sperm vermek için gerekli olan uyarılar ve nelere dikkat edileceği Androloji laboratuvarı çalışanları tarafından size anlatılacaktır.  Sperm örneğinin bu iş için özel olarak hazırlanmış odalarımızda verilmesi gerekir. Spermin mastürbasyonla ve steril bir kap içerisine alınması ve sabun, tükürük vb. gibi maddelerin kullanılmaması gerekir.  Örnek verme konusunda sıkıntı yaşayan hastalarımızın bu durumu önceden doktor ya da laboratuvar görevlilerine bildirmeleri gerekmektedir.

 

  • Sperm Hazırlanması

Alınan sperm örneği bazı işlemlerden geçirilerek, hareketli ve normal yapılı olan spermler ayrılır. Klasik (konvansiyonel) tüp bebek yönteminde (IVF), her yumurtanın etrafına 25.000-75.000 sperm bırakılarak bunlardan birinin yumurtayı döllemesi beklenir. Mikroenjeksiyon işleminde ise mikroskop altında her yumurta içine bir sperm yerleştirilir. Mikroenjeksiyon için iyi durumdaki tek bir sperm yeterlidir. Yumurtalar, hazırlanmış sperm ile bir araya getirilmeden önce mikroskop altında değerlendirilir ve özel bir ortamda saklanır.

 

  • Döllenme

Döllenme, mikroskop veya embriyoskop altında saptanır. Yumurtalar kontrol edilerek döllenme olup olmadığı, döllenen yumurta sayısı ve embriyo transferinin günü, saati ve uygun embriyo varsa dondurma işlemi hakkında size ayrıntılı bilgi verilecektir. Döllenmiş yumurtalar takibe alınır. Embriyoların rahminize yerleştirilmesi (embryo transferi) ise genelde 2 ile 6 gün sonra yapılacaktır. Bazı durumlarda yumurtalar döllenmeyebilir veya sağlıklı embriyo gelişmeyebilir. Bu durumda transfer işlemi iptal edilecektir. Yumurtalıkların aşırı yanıt vermesi durumunda da embriyolar o ay için dondurulup sonraki aylarda transfer edilebilir.

 

  1. Embriyo Transferi

Oluşan embriyolar ince plastik bir kateter yardımıyla rahim ağzından geçirilerek rahim içerisine verilir. Embriyo transferi ağrılı bir işlem değildir, çok basittir ve anestezi gerektirmez. Transfer sırasında rahim içine yerleştirilecek embriyoların bırakılacağı bölgeyi ultrasonda görebilmek için idrar kesenizin dolu olması önerilir. Bu nedenle transfere mutlaka idrara sıkışık olarak gelmeniz gerekmektedir.

Transferde kadın, jinekolojik muayene pozisyonundadır. Rahim ağzı temizlendikten sonra, kateter ile rahim ağzı geçilerek rahim boşluğuna girilir. Embriyolog, transfer edilecek embriyoları kateter içinde laboratuvardan getirir. İşlemi yapacak olan hekim karından yapılan ultrason eşliğinde embriyoları rahim içine bırakır. Embriyolar rahme yerleştirildikten sonra kısa bir süre dinlenmek yeterlidir. Hastaneden çıktıktan sonra aktivite sınırlamasına gerek yoktur. Spor ve cinsel ilişki önerilmez. Embriyolar iki hücreli aşamadan blastokist aşamasına kadar herhangi bir dönemde transfer edilebilmekle beraber, en sık tercih edilen transfer zamanı 3. veya 5. gündür.Transfer edilebilecek embriyo sayısı kadının yaşına, daha önceki başarısız tüp bebek denemelerinin varlığına ve embriyo kalitesine bağlıdır. Transfer edilecek embriyo sayısı ile ilgili olarak tüp bebek yönetmeliğinde belirtilen  kuralların dışına çıkılamaz.  İyi kalitede fazla embriyo elde edilmişse, kalan embriyolar, isterseniz, daha sonra transfer edilmek üzere dondurulabilir.

 

  • Embriyo Dondurma

‘’Tüp bebek’’ veya ‘’Mikroenjeksiyon’’ yöntemleri ile elde edilen embriyolar dondurularak saklanabilmektedir. Böylece bir kez hormon tedavisi almış ve yeterli sayıda yumurta geliştirmiş kadınlarda, döllenen yumurtaların rahim içine konulup, arta kalan diğer embriyolar dondurularak uzun süre muhafaza edilebilmektedir. Böylece çiftin istediklerinde tekrar çocuk sahibi olabilmek için yeniden tedavi olmalarına gerek kalmaksızın, dondurulmuş embriyoları ile deneme yapmaları mümkün olmaktadır.

 

  • Gebelik Testi

Gebelik testi tarihi yumurta toplama işleminden 15 gün sonradır. Kanda gebelik testi (Beta- hCG) yapılarak gebelik olup olmadığı anlaşılır. Testin pozitif olması gebeliğin var olduğunu gösterir. Testi pozitif olanlarda test 2 gün sonra tekrarlanır. Normalde elde edilen değerin iki gün içerisinde yaklaşık 2 kat yükselmesi beklenir. Optimal olmayan yükselme durumlarında seri testler ile gebelik takip altına alınır. Testi normal bir yükselme gösteren kadınlar  2 hafta sonra ultrason için çağrılır. İlk ultrasonda rahim içinde gebelik kesesinin olup olmadığı ve eğer kese var ise kaç tane kese olduğu anlaşılır. Çoğul gebelik olup olmadığı bu ilk ultrasonda anlaşılır. Eğer merkezimizde gebelik takibiniz yapılmıyor ise; gebelik takibinizin ilk ultrasonunda (6. hafta), 12. haftada ve doğum yaptığınızda hastanemiz tüp bebek bölümüne bildirmeniz gerekmektedir.

Gebeliğin kesin tanısı kanda gebelik testi ile konulur. Bazen test pozitif olsa bile gebelik kesesi görülmeyebilir. Bu durum biyokimyasal gebelik veya dış gebelik anlamına gelip gelmediğinin ayrımı periyodik takiplerde yapılır. Bazen gebelik tespit edildikten sonraki süreçte de az miktarda ve kısa süreli kanamalar görülebilir ve bu durumlarda hekiminiz ile irtibata geçmeniz gerekmektedir. Yardımcı üreme teknikleri ile elde edilen gebeliklerde de spontan gebeliklerde olduğu gibi biyokimyasal gebelik (kanda Beta-HCG hormonunun geçici yükselmesi), düşük, dış gebelik gibi olasılıklar söz konusudur.

 

  • Gebelik Test Sonucu Negatif İse…

Negatif test sonucu, tedavi sonrası başa çıkması en zor durumdur. Negatif test sonucunu doktorunuzla mutlaka randevu alarak görüşmelisiniz. Unutmayın ki, tüp bebek uygulamaları deneme başına gebelik oranları %50 civarındadır. Her birey farklıdır ve beklenildiği üzere tedaviye cevabı da farklıdır. Önceki tedavinizden öğrendiklerimiz bir sonraki tedavinizi planlamada ve tedavi başarısında bizlere en çok yardımcı olan bilgileri içerir.

 

  • Diğer Konular

Doktorunuzun uygun gördüğü tarihlerde kontrole gitmeniz önemlidir.

Ultrason kontrollerine gelirken aç olmanıza gerek yoktur.

Ultrasona girerken idrarınızın boş olması gerekmektedir.

İlaçlarınızın size belirtilen saatlerde uygulanması önemlidir.

İlaç kullanımında yapılacak olan hatalar tedavinizi olumsuz olarak etkileyebilir.

Günümüzde beslenme, sağlığımız üzerindeki önemi giderek daha çok anlaşılan bir konudur. Özellikle stresli ve zorlu yaşam süreçlerinde beslenmenin sağlığımız üzerindeki etkileri daha da ön plana çıkmaktadır. Tüp bebek süreci de kadının yaşamındaki bu zorlu süreçlerden bir tanesidir ve bu sebeple beslenme dikkat edilmesi gereken bir konudur. Tüp bebek tedavisi gören kadınlardaki önemli endişelerden bir tanesi de bu süreçte beslenmenin nasıl olacağıdır.

Tüp bebek tedavisinde başarıyı artıran etkenlerden biri de ideal kiloda olmaktır. Yapılan çalışmalarda tüp bebek tedavisine başlamadan önce aşırı kilosu olan kadınlarda, tüp bebek tedavisi sırasında yüksek doz ilaçlara gereksinim duyulduğu, bu kadınlarda transfer edilen embriyoların, rahim içine daha az tutunduğu veya düşük yapma oranlarının daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Kilonun çok fazla olmasının yanı sıra aşırı düşük kiloda olmak da tedavi sürecini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple, tüp bebek tedavisine başlamadan önce ideal kilonun yakalanması, varsa fazla kiloların mümkün olduğunca verilebilmesi çok önemlidir. Tedaviye başlamadan önce ideal kiloyu yakalamak için diyetisyen yardımı alınabilir.

Tüp bebek tedavisi sürecinde bol sıvı almak gerekir. Bu sıvının ana kaynağı su olmalıdır ve kola, çay, maden suyu yerine günde en az 2-3 litre su tüketilmelidir. Yetersiz sıvı alan kadınlarda bazı genitoüriner sistem infeksiyonlarının sıklığı artmakta ve bunlar da düşükleri tetikleyebilmektedir.

Tüp bebek tedavisi süresince nohut, kuru fasulye, barbunya sofralardan eksik edilmemelidir. Bu gıdalar önemli birer protein ve vitamin deposudur. Haftalık yemek programında en az 2 gün kuru baklagiller olmalıdır. Protein, mineral ve omega-3 bakımından en zengin olan besin balıktır. Haftada en az iki kez balık tüketmek, tedavi başarısını olumlu etkiler.

Hem tüp bebek tedavisi hem de gebelik döneminde olmazsa olmaz vitaminlerden bir tanesi de folik asittir. Folik asit bakımından zengin yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve badem gibi kuruyemişler tercih edilmelidir. Bu besinlerin tüketilmesine rağmen, özellikle gebelik düşünen kadınlarda ve gebelerde, vücudun folik asit gereksinimi karşılanamayabilir; bu sebeple de folik asit takviyelerinin kullanılması önerilmektedir.

Besinlerin içeriği kadar pişirme yöntemleri de son derece önemlidir. Kızartma, ızgara gibi pişirme yöntemleri yerine; haşlama, buğulama, fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. Özellikle kızartma ve ızgara yöntemlerinde, vücudumuz için son derece zararlı bazı kimyasal maddeler açığa çıkmakta ve bunlar yüksek miktarlarda vücuda alınmış olmaktadır. Ayrıca sebzelerin tüketiminde çok fazla haşlanmamasına ve vitamin içeriklerinin azaltılmamasına dikkat edilmelidir.

Tüp bebek tedavisinde diğer önemli bir husus da sigara kullanımıdır. Sigaranın kadında yumurta ve erkekte sperm hücrelerinin genetik yapılarına son derece zararlı olan kimyasal maddeler içerdiği gösterilmiştir. Ayrıca sigara, yeni oluşan embriyonun rahim içine tutunmasını zorlaştırmakta veya embriyonun gelişimini negatif yönde etkilemektedir. Tüp bebek tedavisi sürecinde sigara içiliyorsa bırakılmalı ve hatta sigara içilen ortamlardan uzak durulmalıdır.

Tüp Bebek Tedavisi ile Dünyaya Gelen Bebekler Diğer Bebeklerden Farklı mı?

Tüp bebek tedavisi esnasında yumurtalıkların uyarılması adına uygulanan ilaçlar ve uygulanan işlemler yalnızca yumurtanın spermle döllenmesini gerçekleştirmek ve embriyonun oluşmasını sağlamak için uygulanmaktadır. Bundan sonraki evrede ise embriyonun rahme transfer edilmesi ve doğum gerçekleşene dek anne adayının rahminde kalması için çalışmalar yapılmaktadır. Tüp bebek tedavi yöntemiyle doğacak olan bebeklerde bundan sonraki aşamalarda, normal hamileliklerin sürecinden geçerek doğan bebekler gibi aynı süreçlerden geçip doğarlar. Bu sebeple de her iki yöntemle doğmuş olan bebekler arasında herhangi bir fark bulunmaz.

Her ne kadar tüm gebelik süreci, doğal gebelikler ve tüp bebek gebeliklerinde tamamen aynı olsa da, zaman zaman tüp bebekle elde edilen gebeliklerde düşük oranlarının çok az daha yüksek olduğunu gösteren istatistikler bulunmaktadır. Dolayısıyla bebeklerinin sağlığını önemseyen anne baba adayları, doktorlarının düşük konusunda yapacakları uyarılara kulak asmalıdırlar. Yine tüp bebek gebeliklerinin, normal gebeliklere göre bir veya iki ay önce doğabildiğine dair veriler de bulunmaktadır.

Tüp bebek tedavisi esnasında yumurtalıkların uyarılması adına uygulanan ilaçlar ve uygulanan işlemler yalnızca yumurtanın spermle döllenmesini gerçekleştirmek ve embriyonun oluşmasını sağlamak için uygulanmaktadır. Bundan sonraki evrede ise embriyonun rahme transfer edilmesi ve doğum gerçekleşene dek anne adayının rahminde kalması için çalışmalar yapılmaktadır. Tüp bebek tedavi yöntemiyle doğacak olan bebeklerde bundan sonraki aşamalarda, normal hamileliklerin sürecinden geçerek doğan bebekler gibi aynı süreçlerden geçip doğarlar. Bu sebeple de her iki yöntemle doğmuş olan bebekler arasında herhangi bir fark bulunmaz.

Her ne kadar tüm gebelik süreci, doğal gebelikler ve tüp bebek gebeliklerinde tamamen aynı olsa da, zaman zaman tüp bebekle elde edilen gebeliklerde düşük oranlarının çok az daha yüksek olduğunu gösteren istatistikler bulunmaktadır. Dolayısıyla bebeklerinin sağlığını önemseyen anne baba adayları, doktorlarının düşük konusunda yapacakları uyarılara kulak asmalıdırlar. Yine tüp bebek gebeliklerinin, normal gebeliklere göre bir veya iki ay önce doğabildiğine dair veriler de bulunmaktadır.

Yumurtalık (over) rezervi, kadının her iki yumurtalığında bulunan ve gebe kalmayı sağlayan yumurtaların sayısını ifade eder. Kadınların dünyaya geldiklerinde yumurtalıkları içinde bulunan yumurta sayısı bellidir ve henüz siz annenizin rahmindeyken yumurtalıklarınızda kendi yumurtalarınız oluşmuştur. Başka bir deyişle, sahip olacağınız tüm yumurtalarla beraber dünyaya gelirsiniz. Doğumdan itibaren, yumurta sayınız zamanla azalır ve bu doğal bir süreçtir. Yumurtalık rezervinizi bir sepet yumurta olarak düşünebilirsiniz. Tipik olarak bir sepet dolusu yumurta ile doğarsınız ve bu yumurtalar hayatınız boyunca yavaş yavaş azalır ve en sonunda tükenince menopoz ortaya çıkar.

Kadın vücudundaki yumurta sayısı, kadının yaşı ilerledikçe azalmaktadır; ancak yumurtalık rezervindeki düşme, her yaştan kadını etkileyebilen bir sorundur.

Yumurta sayısı düştükçe hem doğal yollarla gebe kalabilme şansı, hem de tüp bebek tedavilerindeki başarı şansı azalmaktadır. Ayrıca yumurtalık rezervinin azalması, ilerleyici bir durumdur ve zamanla daha da şiddetlenmektedir. Bir yıldır korunmasız ilişkisi olmasına rağmen çocuk sahibi olamayan veya yumurta sayısının azalması açısından risk taşıyan kadınların, mutlaka bir üreme sağlığı uzmanına müracaat ederek yumurtalık rezervlerini değerlendirmeleri gerekmektedir. Yumurtalık rezervi azalmış olan hastaların, doktorları ile olası tedavi seçeneklerini belirleyerek vakit kaybetmeden tedavilere başlaması çok önemlidir.

Yumurtalık rezervini tahmin edebilmek için en çok kullanılan ve en güvenilir sonuçları veren 2 parametre, ultrason ile değerlendirilen AFC ve kanda bakılan AMH hormonudur. Bunların dışında daha az güvenilir olarak adetli iken bakılan follikül uyarıcı hormon (FSH), estradiol ve İnhibin B de yumurtalık rezervini ön görmede kullanılmaktadır. Yumurtalık rezerv testlerinin, yardımla üreme tedavileri (Assisted Reproductive Technologies, ART) yapılacak kadınların yanı sıra, 35 yaşını geçmiş, ailesinde erken menopoz öyküsü olan, önceden yumurtalık cerrahisi, kemoterapi veya radyoterapi geçirmiş, daha önceden yumurtalık uyarımı tedavisine kötü yanıt vermiş kadınlara da yapılması önerilmektedir. Yumurtalık rezerv testlerinden en sık kullanılan AMH’nin düşük kan seviyelerinin ne olduğu henüz net olmamakla birlikte 1.5 ng/mL’nin altındaki değerler sıklıkla düşük kabul edilmekte ve düşük AMH’nin, özellikle de 1 ng/mL’nin altındaki değerlerin; IVF’te yumurtalık uyarımına kötü yanıt, kötü embryo kalitesi ve kötü gebelik sonuçları ile ilişkili olduğu bilinmektedir.

‘Yumurtalık Rezervi’ terimi, oosit olarak da bilinen yumurtalarınızın sayısı ve kalitesi anlamına gelir. Yumurtalık rezerviniz azalmışsa bu durum, yumurtalarınızın sayısının ve kalitesinin yaşınıza göre beklenenden daha düşük olduğu anlamına gelir. Düşük yumurtalık rezervi (DOR), her yaştan insanı etkileyebilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmış bir araştırmaya göre, rahmi olan kişilerin yaklaşık yüzde 10’u bu sorun ile karşı karşıyadır. Azalmış yumurtalık rezervinin maalesef tedavisi bulunmamaktadır, ancak bu duruma rağmen hamile kalmak mümkündür.

Düşük yumurtalık rezervi (DOR), yumurtalığın normal üreme potansiyelini kaybettiği ve doğurganlığın tehlikeye girdiği bir durumdur. Bu durum, hastalık veya yaralanmadan kaynaklanabilir, ancak çoğunlukla normal yaşlanmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar. DOR, infertilite nedeni ile doktora başvuran hastaların % 10-30’unda mevcuttur.

Yaşa göre ortalama yumurta sayısı nedir?

Yumurtalık rezervinizdeki “ortalama” yumurta sayısı yaşa bağlıdır. Henüz siz annenizin rahmindeyken kendi yumurtalarınız oluşmuştur. Başka bir deyişle, sahip olacağınız tüm yumurtalarla beraber dünyaya gelirsiniz. Bu seviyeden itibaren, yumurta rezerviniz zamanla azalır. Yumurtalık rezervinizi bir sepet yumurta olarak düşünebilirsiniz. Tipik olarak bir sepet dolusu yumurta ile doğarsınız ve bu yumurtalar hayatınız boyunca tükenir. American College of Obstetricians and Gynecologists’e göre, bunlar her yaşta sahip olduğunuz ortalama yumurta sayısıdır:

  • 20 haftalık gebelik: 6 ila 7 milyon oosit
  • Doğum: 1 ila 2 milyon oosit
  • Ergenlik: 300.000 ila 500.000 oosit
  • 37 yaş civarında: kabaca 25.000 oosit
  • 51 yaş civarında, (ABD’deki ortalama menopoz yaşı): kabaca 1.000 oosit

Yumurtalık rezervi azalmış olanlar, olmayanlara göre daha az yumurtaya sahipken, bu durumdaki kadınlar için ortalama yumurta sayısı konusunda net bir fikir birliği yoktur. 2015 tarihli bir makalede belirtildiği gibi, azalan yumurtalık rezervi genellikle yumurtalık rezervindeki yumurta sayısıyla değil hormon seviyeleri ile tanımlanır, bu da durumun tanımını kafa karıştırıcı hale getirir. Azalmış yumurtalık rezervi, yumurtaları saymakla değil, hormon seviyelerini ölçen kan testleri ile teşhis edildiğinden, azalmış yumurtalık rezervi olan birinin ortalama yumurta sayısını belirlemek zordur.

DOR’a Ne Sebep Olur?

Kadınlar yaşlandıkça doğal doğurganlık potansiyelleri azalmaya başlar. Bu durum evrenseldir ve 30 yaş gibi erken bir yaşta görülebilir ve bunu izleyen on yılda daha belirgin hale gelir. Tipik olarak, az sayıda kadın 40’lı yaşlarının ortasına kadar normal doğurganlığı korur. Yardımla üreme, doğurganlıktaki bu azalmadan sorumlu yumurtalardaki değişiklikleri tersine çevirmediğinden, IVF uygulanan hastaların başarı oranları, popülasyonun büyük bölümünde görülen doğal doğurganlıktaki normal düşüşe paraleldir. Hastalık veya genetik anormallikler bu düşüşü hızlandırabilir.

Nüfusun yüzde biri, 40 yaşından önce yumurtalık yetmezliği (erken menopoz) yaşar. Bu durum, erken yumurtalık yetmezliği veya erken menopoz olarak adlandırılır. DOR hastaları, erken yumurtalık yetmezliğine yol açan kalıtsal bir durum olan ve aynı zamanda kalıtsal zihinsel engelliliğin ve otizmin en yaygın nedeninden de sorumlu olan Frajil X Sendromu için bir kan testi ile taranmalıdır (FMR1 geni premutasyonu).

DOR’un belirtileri nelerdir?

Çoğu kadında düşük yumurtalık rezervi herhangi bir belirtiye ya da şikayete neden olmaz ve oldukça sinsi seyreden bir durumdur. Daha nadiren de adet düzeninde bozulmalar görülebilir, adet kanamalarının araları kısalabilir. Menopoz yaklaştığında, kadınlar sıcak basması, uyku güçlüğü, adet dönemlerinin atlanması ve vajinal kuruluk gibi belirtiler fark edebilirler.

Düşük yumurtalık rezervi, en çok çocuk sahibi olamama şikayetine neden olmaktadır. Çocuk sahibi olamama şikayeti ile doktora başvuran hastaların %10-30’unda azalmış yumurta sayısı bulunmaktadır. Yaşınız genç bile olsa, evlendikten sonraki bir yıl içinde gebe kalamıyorsanız, vakit kaybetmeden bir üreme sağlığı uzmanına başvurup yumurtalık rezervinizi değerlendirmelisiniz. Düşük yumurtalık rezervi teşhisi konan kadınlarda zaman kaybetmeden bir tüp bebek tedavisine başlanmalıdır. Çünkü yumurta sayısındaki azalma süreklilik gösteren bir durumdur ve zaman geçtikçe daha da şiddetlenecektir.

Ayrıca zamanında ve uygun tedavi yapılmadığı taktirde, yumurta sayısı düşük olan kadınlarda tüp bebek başarı oranları da düşmekte ve tedavide yumurta gelişimi sağlanamayabilmektedir.

DOR Nasıl Teşhis Edilir?

Yumurtalıklarda bulunan yumurtaların sayısını tahmin etmek için bazı testler mevcuttur. Ancak bunlardan en doğru sonucu verenler ve en çok kullanılanlar şunlardır: 1. Kanda bakılan AMH düzeyleri, 2. Ultrason ile değerlendirilen yumurta sayımı.

AMH (Anti-Müllerian Hormon), doğurganlık potansiyeli tahmin etmede oldukça başarılı bir kan testidir. Bu hormon genellikle vücuttaki yumurta sayısını yansıtır. Kadınlar için en önemli atılarından bir tanesi, adet döneminin herhangi bir gününde ölçülebilmesidir. Yine ölçüm yaptırmak için aç veya tok olmaya da gerek yoktur.

Yumurta sayısını değerlendirmedeki diğer önemli test ise yumurta sayımıdır ve hem karından hem de hazneden (vajinal) ultason ile yapılabilmektedir. Fakat vajinal ultrason ile yapılan ölçümler, daha doğru sonuçlar vermektedir.

DOR Nasıl Tedavi Edilir?

Uzun zamandan beri tıp dünyası yumurtalık rezerv azalması veya yumurtalık yaşlanmasına yönelik tedaviler üzerinde çalışmaktadır. Fakat günümüzde, yumurtalık rezerv azalmasını yavaşlatan veya engelleyen hiçbir tedavi bulunmamaktadır. Yumurta sayısının azaldığı belirlendikten sonra, uygulanan tedaviler gebe kalma süresini hızlandırmak veya bir hastanın sonraki yıllarda kullanımı için yumurtaları veya embriyoları dondurmak amacını güdebilir.

Tüp bebek tedavilerinde de yumurta sayısı azalmış kadınlara özel olarak uygulanan bazı tedavi yöntemleri (DuoStim veya ardışık yumurtalık uyarımı) veya tedavilere ilave edilen ilaçlar bulunmaktadır. Bu yöntem ve ilaçlar, uygulanan tüp bebek tedavisindeki başarı oranlarını bir miktar yükseltebilir. Yumurta sayısı düşük olan kadınlara yapılan tüp bebek tedavilerinde, daha çok sayıda yumurta toplayabilmek için daha yüksek dozlarda ilaç kullanımı da mümkündür.

Sonuç olarak, tüp bebek tedavilerinde elde edilen yumurta sayısı arttıkça başarı şansı da artmaktadır. Ancak, gebeliğin de tek bir sağlıklı yumurtanın döllenmesi ile gerçekleştiği unutulmamalıdır. İçinde bulunduğumuz COVID-19 pandemisi nedeniyle tüp bebek tedavileri başlandıçlarının geciktirildiği göz önüne alındığında, yumurta rezervi değerlendirmesinin geciktirilmemesi ve azalmış yumurta sayısı tespit edildiğinde de tedavilerin geciktirilmeden başlatılması çok önemlidir.

COVID-19 yeni tip korona virüsün neden olduğu; akciğerleri ve solunum sistemi başta olmak üzere pek çok sistemi etkileyen bir hastalıktır. Başta gelen şikayetler ateş, öksürük ve solunum sıkıntısıdır. Hamilelik döneminde geçirilen COVID-19 infeksiyonunun daha şiddetli geçirildiğine dair elimizde güncel bir veri bulunmamaktadır. Virüsün anne karnındaki bebeği nasıl etkilediği net olmamakla birlikte bazı kadınlarda erken doğuma sebep olabildiği bildirilmektedir. COVID-19’un doğumda anneden bebeğe geçip geçmediği de henüz net değildir.

Üreme sağlığı açısından değerlendirildiğinde ise, koronavirüsün üreme hücreleri olan sperm ve yumurtayı infekte etmediğine dair veriler bulnmaktadır. Tüp bebek tedavisi öncesinde veya sırasında COVID-19 testi pozitif gelen ve şikayeti olmayan kadınlardan elde edilen yumurtaların virüs ile infekte olmadığına dair güncel çalışmalar yayınlanmaktadır. Günümüzde popüler olan diğer bir konu ise koronavirüs aşılarının IVF tedavilerine olan etkisidir. Bu konuda mevcut sorular çok olsa da, güncel verilerimizin tüp bebek tedavisi olacak hasta grubunda oldukça kısıtlı olduğunu belirtmek gerekmektedir.

-Tüp bebek tedavisi planlayan çiftler tedavi öncesi önlem amaçlı aşı olmalı mı?

Tüp bebek tedavisi planlayan çiftlerin tüp bebek tedavisi açısından COVID-19 aşısı yaptırması zorunlu olmamakla birlikte, aşı olmayan çiftlerde hastalığın daha ağır geçme ihtimalinin artabilecek olmasından dolayı istenmeyen sonuçların artabilmesi ve buna bağlı olarak da tüp bebek tedavilerinin gecikmesi veya yapılamaması söz konusu olabilecektir. Yine şiddetli COVID-19 geçiren erkeklerde kısırlık ihtimalinin artabileceğini belirten çalışmalar göz önüne alındığında aşılama, istenmeyen sonuçların azaltılması açısından da olumlu etkilere sahip olabilir. Gebelik öncesi COVID-19 aşısı olmak, enfeksiyona engel olmak ve ciddi komplikasyonları önlemek açısından önem taşımaktadır.

Tüp bebek tedavisi planlayan çiftler ile ilgili, otoritelerin yayınlamış olduğu net bir öneri bulunmamaktadır. Fakat gebelikten önce yapılan aşıların hamile ve emziren kadınlar üzerindeki olası olumlu etkileri göz önüne alındığında, belli kurallara uymak ve zamanlamayı doğru seçmek koşulu ile aşı olmayı önermek mantıklı görünmektedir.

 

Aşı olan çiftler tüp bebek tedavisi için ne kadar süre beklemeli?

Tüp bebek tedavisi planlayan çiftlerde aşı uygulaması ile ilgili, otoritelerin yayınlamış olduğu net bir öneri bulunmamaktadır. Ancak, İngiltere’deki Kraliyet Kadın Hastalıkları ve Doğum Derneği (Royal College of Obstetricians and Gynaecologists, RCOG), aşının gebe kadınlar üzerindeki etkilerinin henüz net olmadığını bildirmektedir. İngiltere’de Aşılama ve Bağışıklama Ortak Komitesi (Joint Committee on Vaccination and Immunisation, JCVI), gebelik isteyen kadınların aşılama sonrasında, gebelikten korunmalarına gerek olmadığını belirtmektedir. Diğer taraftan da aynı kuruluş, aşının etkileri hakkında daha fazla bilgi elde edilene kadar hamile ve emziren kadınların COVID-19 aşısı olmamalarını önermektedir.

Bu veriler ışığında, aşı olmayı düşünen ve tüp bebek tedavisi planlayan çiftlerin de planlanan tedavi öncesinde aşının tüm dozlarını tamamlamaları önerilebilir. Aşı olan çiftlerin ise, aşı sebebi ile tedavilerini ertelemelerine gerek bulunmamaktadır.

-Aşının tedavi sürecinde doğuracağı yan etkiler olur mu?

Her aşının olası beklenen ve beklenmeyen bazı yan etkileri mevcuttur. Görece yeni bir aşı olduğundan dolayı, COVID-19 aşısına benzer mekanizmalar ile etki gösteren diğer aşılarla yapılan çalışmalar, güvenlik ve gebelikteki etkileri konusunda fikir sağlayabilir. Mevcut veriler ışığında COVID-19 aşılarının, tüp bebek tedavisi sürecinde belirgin bir etkiye neden olması beklenmemektedir. Ayrıca güncel olarak COVID-19 aşılarının kısırlığa yol açtığına dair herhangi bir veri mevcut değildir.

-Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin embriyoları aşı öncesi dondurularak saklanmalı mı?

Tüp bebek tedavisi planlayan veya halihazırda bir tüp bebek tedavisi alan çiftlerde, yalnızca aşılanma nedeniyle embriyoların dondurulmasını ve aşı sonrasında çözülerek transfer edilmesini destekler veri mevcut değildir.

 

-Tedavi öncesi aşı olan anne adaylarının gebelik süreci nasıl geçer?

Şu anda mevcut aşı tiplerinin (gerek inaktif virüs aşısı gerekse mRNA aşısı) gebelik öncesi uygulandıklarında, gebelik üzerine negatif bir etkiye sahip olduklarına dair veri bulunmamaktadır. İnaktif (ölü) virüs aşılarının, gebelikte sürecinde uygulanmasının, anne veya fetüs üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olmadığı da bilinmektedir.

Ancak diğer aşıların (mRNA) gebelik dönemi içindeki uygulamalarına dair veriler yetersiz olduğundan, hamile kalmayı planlayan ve riskli grupta oldukları için aşı olacak kadınlarda, hamile kalmadan önce aşının tüm dozlarının tamamlanması ve ilk dozdan sonraki üç ay ve ikinci dozdan sonraki iki ay süresince gebelik için beklenmesi önerilmektedir.