Çikolata Kisti

Çikolata Kisti Nedir

Çikolata kistleri veya endometriomalar, rahim içi zarı (endometrium) dokusunun, rahimden farklı bir dokuya ve özellikle de yumurtalıklar üzerine yerleşip orada büyüdüğünde oluşan bir kist türüdür. Endometrioma, rahmi kaplayan endometriyal dokunun rahmin dışında büyüdüğü endometriozis olarak bilinen bir durumun parçasıdır. Eski adet kanı ve dokusundan oluşan koyu kahverengi bir sıvıyla doldukları için bazen “çikolata kistleri” olarak adlandırılırlar. Bu kistler, çok nadir durumlar dışında, iyi huyludurlar ve bir veya her iki yumurtalıkta da oluşabilirler.

Endometriozis hastalığı sıklıkla genç yaştaki kadınları ve özellikle de 24-38 yaş grubu kadınlar etkilemektedir. Toplumda da kadınların yaklaşık yüzde 10’unu etkileyen, yani aslında oldukça yaygın bir sağlık sorunudur.

Endometriozisi olan hastaların %17-50 oranında çikolata kisti bulunmaktadır. Çikolata kistleri,  üreme çağındaki kadınların %15’inde; infertilite sorunu olan kadınların %30’unda ve pelvik ağrısı olan kadınların da %50’sinde bulunmaktadır.

Çikolata kistleri, her zaman bir yakınmaya neden olmayabilirler. Yakınmalar ortaya çıktığında, bunlar endometriozis semptomları ile aynıdır. Bu yakınmalar sıklıkla şunlardır:

  • Ağrılı adet dönemleri
  • Adetlerle ilgili olmayan pelvik ağrı
  • Düzensiz adet dönemleri
  • Yoğun adet kanamaları
  • Cinsel ilişki sırasında ağrı

Çikolata kisti olan kadınlar kendiliğinden gebe kalabilirler. Ancak çikolata kisti olan kadınların bir kısmı gebe kalmada güçlük yaşayabilir. Endometriozis hastalığı veya bunun bir parçası olan çikolata kistinin neden olduğu kısırlığın (infertilite) mekanizması karmaşıktır. Her ay vücutta oluşan yumurtaları rahim içine taşıyan ince kanallar olan Fallop tüpleri, endometriozisi olan kadınlarda fonksiyonlarını yitirirler. Bu durum genellikle endometriozise bağlı karın içi zarında ortaya çıkan iltihaba ve yapışıklıklara bağlıdır. Bunun dışında karın içi zarında ortaya çıkan iltihap da gebe kalmayı zorlaştırmaktadır. Endometriozis hastalığı yumurtalıklarda yerleşen hali olan çikolata kistleri ise yumurtalıklarda bulunan yumurta sayısını (yumurta rezervi) azaltmaktadır. Aynı zamanda çikolata kistinin tetiklediği iltihap, mevcut yumurtaların kalitesini de olumsuz etkilemektedir.

Çikolata Kistlerinde Tanı

Çikolata kisti tanısı, temel olarak jinekolojik muayene ve ultrasonografik inceleme ile konmaktadır. Yumurtalıkların diğer kistlerinden ayırt edilmesi gerekmektedir ve bu ayırıcı tanıda transvajinal ultrasonografinin çok önemli rolü vardır.

Ultrasonun yanı sıra kanda bazı tümör belirteçlerinin ölçümü de tanıda yardımcı olmaktadır. En yaygın olarak kullanılan belirteçler CA125 ve HE 4’tür.

Çikolata Kistlerinde Tedavi

Çikolata kistlerinin tedavisi, yakın geçmişe kadar cerrahi ile gerçekleştirilmekteydi. Ancak ameliyatın yumurta rezervine olumsuz etkileri göz önüne alındığında, günümüzde artık gebelik planı olan kadınlar için cerrahi birinci seçenek olarak kabul edilmemektedir. Şiddetli ağrı ya da kanser şüphesi gibi bazı durumların dışında hastalar için ameliyat önerilmemektedir. Çikolata kisti tespit edilen kadınlarda ağrı şikayeti ön planda ve bu ağrı günlük yaşantıyı ve hayat kalitesini olumsuz etkiliyorsa laparoskopik (kapalı) ameliyat önerilebilir. Ameliyatın gerekli olduğu durumlarda, cerrahi öncesi yumurta toplanıp, dondurularak saklanmaktadır. Yumurta toplama işlemi, cerrahi sonrası, olası yumurtalık hasarı riskine karşı hastanın yumurta rezervini korumak için uygun bir seçenektir. Özellikle iki yumurtalığında da çikolata kisti bulunan kadınların çocuk sahibi olma isteklerini ertelememeleri önerilir.

Çikolata kisti tanısı alan kişinin, 6 ay içinde gebelik gerçekleşmezse bir tüp bebek uzmanına başvurması gerekir. Hastanın yumurtalıklarının rezervi, tüplerinin açık olup olmadığı ve hastanın eşinin de sperm durumu değerlendirilir. Testlerin sonucuna göre hastaya uygulanacak tedavi ve takip şekli belirlenir. Çikolata kisti olan 35 yaş üstü infertil kadınlarda ise zaman, kritik bir öneme sahiptir. Bu hastalarda yumurtalık rezervi azalma riski daha da arttığı için zaman kaybetmeden tüp bebek tedavisine başlamak önemlidir. Bu hastalık nedeniyle çocuk sahibi olamayan kadınlarda tüp bebek başarı şansı, hastanın yaşı, eşinin sperm durumu ve yumurtalık rezervine bağlı olarak değişmektedir.

Yumurta Dondurma ile İlerleyen Yaşlarda Bile Gebelik Mümkün mü?

YUMURTA DONDURMA ile İLERLEYEN YAŞLARDA BİLE GEBELİK MÜMKÜN

Sağlıklı kadınlarda 35 yaş sonrasında yumurtalık rezervinin belirgin olarak azalmaya başladığı bilinmektedir. Azalan yumurtalık rezervi hem doğal yollarla gebe kalabilme potansiyelinde azalma, hem de yumurtalıkların tüp bebek (IVF) tedavisine vereceği cevapta azalma anlamına gelmektedir.

Yumurtalık rezervi, kadının yumurtalığı içinde bulunan ve gebe kalmayı sağlayan hücreler olan yumurtaların (oosit) sayısını ifade eden bir kavramdır. Kadınların dünyaya geldiklerinde yumurtalıkları içinde belirli bir sayıda yumurta bulunmakta ve kadının biyolojik yaşı ilerledikçe bu sayı azalmaktadır.

Günümüzde, tüm dünyada kadınlar, kariyer planlamaları başta olmak üzere farklı sebeplerle gebe kalmayı ertelemekte, buna bağlı olarak da anne olma yaşı giderek artmaktadır. Buna paralel olarak, yaşla beraber düşen yumurtalık rezervi kimi zaman gebe kalmayı güçleştirmekte ve yardımcı üreme tekniklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Azalan ve hatta kritik düzeylerin altına inen yumurtalık rezervi, bazen hiçbir belirti ve bulgu vermemekte ve hatta azalmış rezervi olan kadınlar düzenli adet görmeye devam edebilmektedir. Bu nedenle, 30 yaşını aşmış olan ve yakın gelecekte gebelik planlamayan kadınlara, mutlaka bir üreme sağlığı uzmanı ile irtibata geçmelerini ve yumurtalık rezervlerinin değerlendirilmesini sağlamalarını tavsiye ediyoruz.

Yumurtalık Rezervi (sayısı) Nasıl Değerlendirilir?

Yumurtalık rezervini gösteren pek çok belirteç bulunmakla birlikte günümüzde en çok kullanılan 2’si; ultrason ile değerlendirilen antral folikül sayımı (AFC) ve kandan ölçüm yapılan anti-müllerian hormon’dur (AMH).

 AMH ölçümünün en büyük avantajı adet gününden bağımsız olarak herhangi bir günde değerlendirme yapılabilmesidir. Bunun yanı sıra yumurtalık rezervini ve tüp bebek tedavileri sonucunda elde edilecek yumurta sayısını, oldukça iyi bir doğruluk oranı ile öngörebilir. Bu nedenle, 30 yaşını aşmış ve yakın gelecekte gebe kalmayı düşünmeyen tüm kadınlar, adet gününden bağımsız olarak AMH testi yaptırarak yumurtalık rezervleri ve gelecekteki gebe kalabilme oranları hakkında fikir edinebilirler.

Yumurta Dondurma Ne Zaman Yapılmaktadır?

Doğurganlığın korunması’ veya diğer adıyla ‘fertilite prezervasyonu’ kavramı, ilk olarak kanser tanısı almış olan ve bu nedenle cerrahi, kemoterapi veya radyoterapi tedavilerine girecek olan hastalarda, bu tedavilerin üreme hücrelerine vereceği zarardan ve üreme yeteneklerinin kaybedilmesinden hastaları korumak ve bu hastaların kanseri atlattıktan sonra da çocuk sahibi olabilmelerini sağlamak maksadıyla ortaya atılmıştır. Yumurtaların dondurularak ileriki yıllarda kullanılmak üzere saklanması, kanser hastalarının yanı sıra çeşitli nedenlerle doğurganlıklarını ertelemek isteyen kadınların, ileriki yıllarda üreme ve gebe kalabilme potansiyellerini korumak amacıyla da yapılmaktadır. Tıbbi olmayan nedenlerle yapılan bu yumurta dondurma işlemine ‘sosyal veya elektif yumurta dondurma’ denmektedir.

Günümüzde yumurtalık rezerv testlerinin yaygınlaşması ve bu konudaki farkındalığın artmasına bağlı olarak, gittikçe artan sayıda sosyal yumurta dondurma işlemi gerçekleştirilmektedir.

Ülkemizdeki hukuki düzenlemeler çerçevesinde, yumurta rezervi az olan evli veya bekar her kadın yumurtalarını dondurup istediği zaman anne olma şansını elde edebilir. 2014 yılında yayınlanan Sağlık Bakanlığı Yönergesine göre Türkiye’de yumurta dondurma işlemi 3 grup hastaya yapılabilmektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir;

  1. Üreme fonksiyonlarının kaybedilmesine yol açacak (yumurtalıkların alınması veya çikolata kistinin ameliyat ile tedavisi gibi) operasyon geçirecek olan hastalar
  2. Kanser tanısı sonrası kemoterapi ve radyoterapi gibi yumurta hücrelerine zarar veren tedavilere başlaması gerekenler
  3. Yumurtalık rezervi düşük olmakla birlikte henüz gebelik yaşamamış olan ya da ailesinde olan erken menopoz öyküsünü üç uzman tabipten oluşan sağlık kurulu raporu ile belgelendiren kadınlar

Süreç Nasıl İlerlemektedir?

Yumurta dondurma işlemi için bir tüp bebek merkezine başvuran kadınlarda, tıpkı standart tüp bebek tedavisine benzer şekilde yumurtalıkları uyarıcı iğnelere adetin ikinci veya üçüncü günlerinde başlanmaktadır. Bu enjeksiyonların dozu hastanın yaşının, kilosunun ve yumurtalık rezervinin değerlendirilmesi sonrasında belirlenmektedir. Yumurtalıkların uyarım süreci çoğunlukla 10-12 gün sürmekte, bu süreçte yumurta büyümesi 2-3 günlük aralıklarla ultrason ve kan hormon artışları değerlendirmeleri ile izlenmektedir. Ultrasonda belli bir çapa eriştiği görülen yumurtalar, çatlatma iğnesi ile nihai olgunluklarına ulaştırılarak, iğneden 34-36 saat sonrasında anestezi altında yaklaşık 10-15 dakikalık bir işlem ile toplanmaktadır.

Toplanan Yumurtalar Nasıl Saklanmaktadır?

Dondurma teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte, tüp bebek süreçlerinde sık yaptığımız embriyo dondurma işlemlerinin yanı sıra kadın ve erkekte gamet hücreleri olan oosit (yumurta) ve sperm de günümüzde kolay ve etkin bir biçimde dondurulabilmektedir. Olgun yumurtanın dondurularak saklanması işlemi temel olarak kadınlarda üreme potansiyelini korumak, yani ileri yıllarda çocuk sahibi olabilmesi amacıyla yapılmaktadır.

Yumurta  dondurma işleminin etkinliği, geçmişten günümüze belirgin oranlarda artış göstermiştir. Bu durum elde edilen yumurtaların saklanma öncesinde maruz bırakıldıkları dondurma işlemi ile bire bir ilişkilidir. Önceden kullanılan yavaş dondurma (slow freezing) işlemi, günümüzde yerini çok daha etkin ve hızlı olan vitrifikasyon yöntemine bırakmış ve bu sayede de yumurta dondurma işleminin etkinlik ve başarısı belirgin olarak artmıştır.

Dondurulan yumurtalar ne kadar süre saklanabilir?

Dondurulan yumurtaların saklama süresi, Üremeye Yardımcı Tedavi Yönetmeliği’nce (ÜYTE)belirlenen yasal süre olan 5 yıldır. Kişi, 5 senenin sonunda kendi isteğiyle saklama süresini daha uzun sürelere uzatmak isterse, Sağlık Bakanlığı’nın onayı ile yumurtaların daha uzun süre saklanabilmesi mümkün olmaktadır.

Gebelik Elde Etmede, Dondurulan Yumurtalar Taze Yumurtalar Kadar Başarılı mıdır?

Yapılan güncel çalışmalar, vitrifikasyon yöntemi ile dondurulan yumurtaların döllenme ve klinik gebelik elde edebilme başarılarının taze elde edilmiş yumurtalar ile benzer olduğunu göstermektedir.

Yumurtaların Hangi Yaşta ve Hangi Sayıda Dondurulması Başarıyı Arttırır?

Kadınların, gelecek yıllardaki doğurganlıklarını korumak amacıyla yumurta dondurma işlemine en çok başvuru yaptıkları yaş aralığı 36-39 yaştır. Yapılan çalışmalarda yumurtaların dondurulmak üzere toplandığı yaş düştükçe canlı doğum oranlarının arttığı gösterilmiştir. Yani yumurtalar ne kadar erken yaşta toplanırsa gebelik elde etme şansları da o oranda artacaktır. 30’lu yaşların başları, yapılacak bir yumurta dondurma süreci için en ideal yaşlardır. Yaş ilerledikçe yumurta kalitesinin de azalabileceği unutulmamalıdır.

Ülkemizdeki yasal düzenlemeler nedeniyle yumurta dondurma amacıyla, genellikle düşük yumurtalık rezervine sahip kadınlardan yumurta toplanmakta ve bu durumda elde edilen yumurta sayısını azaltmaktadır.

Anne olabilmek için ‘zaman’ kadınlarda erkeklere göre çok daha kıymetlidir. Bu bilgiyi unutmayarak, 35 yaş civarında olup, gebeliği herhangi bir nedenle henüz düşünmeyen tüm hastalarıma yumurtalık rezervlerini kontrol ettirmelerini tavsiye ediyorum. Sevgilerimle…

Gebe Kalamıyorsanız Yumurta Sayınız Azalmış Olabilir

GEBE KALAMIYORSANIZ YUMURTA SAYINIZ AZALMIŞ OLABİLİR

Günümüzde kısırlık (infertilite) sorunu yaşayan çiftlerin önemli bir kısmında, yumurtalık (over) rezervinde azalma sorununu görüyoruz. Öncelikle yumurtalık rezervi nedir?

Yumurtalık rezervi, kadının her iki yumurtalığında bulunan ve gebe kalmayı sağlayan yumurtaların sayısını ifade eder. Kadınların dünyaya geldiklerinde yumurtalıkları içinde bulunan yumurta sayısı bellidir ve henüz siz annenizin rahmindeyken yumurtalıklarınızda kendi yumurtalarınız oluşmuştur. Başka bir deyişle, sahip olacağınız tüm yumurtalarla beraber dünyaya gelirsiniz. Doğumdan itibaren, yumurta sayınız zamanla azalır ve bu doğal bir süreçtir. Yumurtalık rezervinizi bir sepet yumurta olarak düşünebilirsiniz. Tipik olarak bir sepet dolusu yumurta ile doğarsınız ve bu yumurtalar hayatınız boyunca yavaş yavaş azalır ve en sonunda tükenince menopoz ortaya çıkar.

Kadın vücudundaki yumurta sayısı, kadının yaşı ilerledikçe azalmaktadır; ancak yumurtalık rezervindeki düşme, her yaştan kadını etkileyebilen bir sorundur.

Yumurta sayısı düştükçe hem doğal yollarla gebe kalabilme şansı, hem de tüp bebek tedavilerindeki başarı şansı azalmaktadır. Ayrıca yumurtalık rezervinin azalması, ilerleyici bir durumdur ve zamanla daha da şiddetlenmektedir. Bir yıldır korunmasız ilişkisi olmasına rağmen çocuk sahibi olamayan veya yumurta sayısının azalması açısından risk taşıyan kadınların, mutlaka bir üreme sağlığı uzmanına müracaat ederek yumurtalık rezervlerini değerlendirmeleri gerekmektedir. Yumurtalık rezervi azalmış olan hastaların, doktorları ile olası tedavi seçeneklerini belirleyerek vakit kaybetmeden tedavilere başlaması çok önemlidir.

Düşük Yumurta Rezervine Ne Sebep Olur?

Doğurganlık açısından değerlendirdiğimizde maalesef ‘zaman’ kadınlara çok daha acımasız davranmaktadır ve yaşlandıkça doğal doğurganlık potansiyelleri azalmaya başlar. 30 yaş gibi erken bir yaşta bile doğurganlık potansiyeli azalmış olabileceği gibi, ilerleyen yaşlarda bu sorun gittikçe belirginleşir. Az sayıda kadın 40’lı yaşların ortasına kadar normal doğurganlığını korur. Gebelik için gerekli olan sağlıklı yumurtayı elde edebilmek yaş ilerledikçe zorlaşabilmektedir. Tüp bebek tedavisinde başarı şansını etkileyen en önemli faktörün kaliteli yumurta olduğu düşünülürse, kadın hastalarda ‘yaş’ tüp bebek başarısını belirleyen en önemli faktördür denebilir. Çikolata kisti gibi bazı hastalıklar, yumurtalık cerrahileri, kanser tedavileri sırasında uygulanan radyoterapi veya kemoterapi veya bazı genetik hastalıklar da yumurtalık rezervini erken yaşlarda düşürebilir.

Düşük Yumurta Rezervinin Belirtileri Nelerdir?

Çoğu kadında düşük yumurtalık rezervi herhangi bir belirtiye ya da şikayete neden olmaz ve oldukça sinsi seyreden bir durumdur. Daha nadiren de adet düzeninde bozulmalar görülebilir, adet kanamalarının araları kısalabilir. Menopoz yaklaştığında, kadınlar sıcak basması, uyku güçlüğü, adet dönemlerinin atlanması ve vajinal kuruluk gibi belirtiler fark edebilirler.

Düşük yumurtalık rezervi, en çok çocuk sahibi olamama şikayetine neden olmaktadır. Çocuk sahibi olamama şikayeti ile doktora başvuran hastaların %10-30’unda azalmış yumurta sayısı bulunmaktadır. Yaşınız genç bile olsa, evlendikten sonraki bir yıl içinde gebe kalamıyorsanız, vakit kaybetmeden bir üreme sağlığı uzmanına başvurup yumurtalık rezervinizi değerlendirmelisiniz. Düşük yumurtalık rezervi teşhisi konan kadınlarda zaman kaybetmeden bir tüp bebek tedavisine başlanmalıdır. Çünkü yumurta sayısındaki azalma süreklilik gösteren bir durumdur ve zaman geçtikçe daha da şiddetlenecektir.

Ayrıca zamanında ve uygun tedavi yapılmadığı taktirde, yumurta sayısı düşük olan kadınlarda tüp bebek başarı oranları da düşmekte ve tedavide yumurta gelişimi sağlanamayabilmektedir.

Düşük Yumurtalık Rezervi Nasıl Teşhis Edilir?

Yumurtalıklarda bulunan yumurtaların sayısını tahmin etmek için bazı testler mevcuttur. Ancak bunlardan en doğru sonucu verenler ve en çok kullanılanlar şunlardır: 1. Kanda bakılan AMH düzeyleri, 2. Ultrason ile değerlendirilen yumurta sayımı.

AMH (Anti-Müllerian Hormon), doğurganlık potansiyeli tahmin etmede oldukça başarılı bir kan testidir. Bu hormon genellikle vücuttaki yumurta sayısını yansıtır. Kadınlar için en önemli atılarından bir tanesi, adet döneminin herhangi bir gününde ölçülebilmesidir. Yine ölçüm yaptırmak için aç veya tok olmaya da gerek yoktur.

Yumurta sayısını değerlendirmedeki diğer önemli test ise yumurta sayımıdır ve hem karından hem de hazneden (vajinal) ultason ile yapılabilmektedir. Fakat vajinal ultrason ile yapılan ölçümler, daha doğru sonuçlar vermektedir.

Düşük Yumurta Sayısının Tedavisi Var mı?

Uzun zamandan beri tıp dünyası yumurtalık rezerv azalması veya yumurtalık yaşlanmasına yönelik tedaviler üzerinde çalışmaktadır. Fakat günümüzde, yumurtalık rezerv azalmasını yavaşlatan veya engelleyen hiçbir tedavi bulunmamaktadır. Yumurta sayısının azaldığı belirlendikten sonra, uygulanan tedaviler gebe kalma süresini hızlandırmak veya bir hastanın sonraki yıllarda kullanımı için yumurtaları veya embriyoları dondurmak amacını güdebilir.

Tüp bebek tedavilerinde de yumurta sayısı azalmış kadınlara özel olarak uygulanan bazı tedavi yöntemleri (DuoStim veya ardışık yumurtalık uyarımı) veya tedavilere ilave edilen ilaçlar bulunmaktadır. Bu yöntem ve ilaçlar, uygulanan tüp bebek tedavisindeki başarı oranlarını bir miktar yükseltebilir. Yumurta sayısı düşük olan kadınlara yapılan tüp bebek tedavilerinde, daha çok sayıda yumurta toplayabilmek için daha yüksek dozlarda ilaç kullanımı da mümkündür.

Sonuç olarak, tüp bebek tedavilerinde elde edilen yumurta sayısı arttıkça başarı şansı da artmaktadır. Ancak, gebeliğin de tek bir sağlıklı yumurtanın döllenmesi ile gerçekleştiği unutulmamalıdır. İçinde bulunduğumuz COVID-19 pandemisi nedeniyle tüp bebek tedavileri başlandıçlarının geciktirildiği göz önüne alındığında, yumurta rezervi değerlendirmesinin geciktirilmemesi ve azalmış yumurta sayısı tespit edildiğinde de tedavilerin geciktirilmeden başlatılması çok önemlidir.

Tüp Bebekle Doğan Bebekler

Tüp Bebek Tedavisi ile Dünyaya Gelen Bebekler Diğer Bebeklerden Farklı mı? Tüp bebek tedavisi esnasında yumurtalıkların uyarılması adına uygulanan ilaçlar ve uygulanan işlemler yalnızca yumurtanın spermle döllenmesini gerçekleştirmek ve

Okumaya devam et